Akran Zorbalığı ve Öteki Olmak...

Sabah bir arkadaşımla Aleyna Tilki'nin oynadığı reklam filmine rastgeldik. ''En az 30 senedir izliyorum bu kızı'' dedi. ''Yahu Aleyna 19 yaşında, nasıl 30 senedir izlersin?'' dedim. ''Çünkü;'' dedi, ''herkesin okulunda sarışın bir popüler kız mutlaka olmuştur ve bir süre sonra bana hepsi aynı kız gibi gelmiştir..''

Ortamdaki o popüler kız... Hani erkeklerin çıkmak istediği, kızların kanka olmak istediği, fiziksel güzelliği ile ön plana çıkan, bakımlı, hafif kibirli, biraz şımarık ama çokça beğenilen kız... Erkek, popüler kızı, bir arzu nesnesi olarak görüp beğenir önce. Kızı elde ettiği zaman diğer arkadaşlarına üstünlük sağlayacağını düşünür. Aşktan çok, rekabet dürtüsüyle, kızın peşine düşer. Peki kızlar neden kendilerine tepeden bakan, bu kızı sever ve hayranlık duyarlar? Nedeni basit. Onun yerinde olmak isterler. Onu güçlü, mutlu ve başarılı olarak tanımladıkları için, kızın etrafında olurlarsa, kendilerini de bu gücün bir parçası olarak hissederler. Gücün karşısında durmaktansa, yanında durmak daha kolaydır. Bir danışıklı dövüştür bu. Hatta bir tür akran zorbalığı...Hepimiz yaşadık, ya da şu anda da yaşıyoruz bu zorbalığı. Amerikan filmlerinde hep görürüz ya, amigo kız ve erkek basket takımının kaptanı ve kankaları gücü elinde tutar. Ve sen ya onların suyuna gitmeyi seçersin, ya da onların hedefi haline gelir, dışlanmanın, dalga geçilen olmanın acı deneyimini yaşarsın.

Zorbalık sadece tekme tokatla olmaz. Kişiyi kasıtlı olarak grup dışında tutup yalnızlığa itmek, etkinliklere almamak, yok saymak, hakkında yalan-yanlış dedikodular yapmak da zorbalıktır, psikolojik şiddettir. Ve biz buna okullarda, iş yerinde hatta bazen aile içinde maruz kalırız. Peki ya biz ne yaparız bu durumda? Bazılarımız popüler olanın etrafında pervane olur, onunla konuşmak, beraber biryerlere gitmek,onun yanına oturmak bir prestij simgesine dönüşür. Kendi gücümüzü geliştirmek yerine, onun gücünden otlanırız. Çünkü otlanmak, yaratmaktan çok daha kolaydır. Yani bir başkasının popülerlik oyununda piyon olarak kullanılmaya razı oluruz. Ezilenin değil, ezenin yanında olma kolaycılığıdır bu. Ezen gruba dahil olursam, güçlü görünürüm illüzyonu. Ya da bambaşka bir tepki gösterip popüler olana düşman oluruz. Kendimizi iyice soyutlar, öteki olmayı bir üstünlük olarak görmeye başlarız. Popüler olan kız ve çevresi aptaldır, sakildir, basittir bize göre. İnsanlara tepeden bakan havalı kızı eleştirirken, biz de ona tepeden bakan bir başka kibir abidesine dönüştüğümüzü fark etmeyiz.  Ya da baş kaldırmakla hiç uğraşacak öz güvenimiz yoktur ve yenilgiyi kabul edip, her türlü zorbalığa ses çıkarmadan teslim oluruz.

Peki ''popüler'' ne yapar, çok mu mutludur? Sanmam. O da etrafındaki çıkarcı arkadaşlarının farkındadır, onu kendi olduğu için değil popüler olduğu için sevdiklerini bilir. O yüzden de sürekli ip üstünde yürümenin stresi içindedir. En iyi, en güzel, en yetenekli benim diyerek, alttan alta hissettiği derin ruhsal boşluğu ve yalnızlığı kapamaya çalışır. Çünkü bilir ki gerçek en iyiler, hiçbir zaman ben en iyiyim demeye ihtiyaç duymazlar. Ve bilir ki, o çok yakınında gözükenler, en ufak bir hatasında onu yerle bir etmeye hazırdır. O yüzden hep gardını almış bir şekilde, gerçek kimliğini bulamadan, ''ortamın popüleri'' imgesine yapışıp kalır. Ve gün gelir, ondan daha popüleri çıkar. Çünkü bu oyunun kuralı böyledir. Popülerin en büyük korkusu ve iç sıkıntısı da zaten bir gün artık eskisi kadar popüler olamayacağını bilmesindendir.

Çoğu zaman ezilen ve zorbalığa maruz kalanlar zanneder ki kendilerini ezen, o kibirli popülerler mutlu ve güçlüdür. Oysa ki asıl huzursuz olan, kendilerini yetersiz hissedenler tam da o popülerlerdir işte. Çünkü kendini gerçek anlamda var edemeyenler, karşısındaki aşağılayarak var olmaya çalışırlar.  Her şeyi ve herkesi, kendilerini gördükleri kadar önemsiz bir hale getirmek için uğraşırlar. Ya da mal, mülkle, parayla kimlik oluşturmaya. Aynaya bakıp sormazlar: ''Ben telefonum muyum, o pahalı çizmem miyim, lüks arabam mıyım? Yoksa onları benden çıkarınca, geriye kalan boşluk muyum?''  O boşluğu hissetmemek için sürekli onları onaylayan, değerli hissettiren birilerine ihtiyaçları vardır.  İşte o yüzden, bizi incitenlere baktığımızda, kendi çaresizliğimizi değil onların incinmişliğini ve eksik öz sevgilerini görme zamandır artık. 

Zorbalık, kibir, tepeden bakan haller, aslında zorbaların yaralarını saklamak için kullandıkları birer maskedir. Konu bizim değersizliğimizle ilgili değil, onların değerli hissetmek için başvurduğu yaralayıcı yöntemlerle alakalıdır. O maskelerinin altında herkesinki gibi ihtiyaçları, korkuları ve acıları vardır. İşte bunu fark ettiğimizde, karşımızda şımarık bir züppeden ziyade, yaralarıyla nasıl baş edeceğini bilmeyen bir çocuk görmeye başlarız. Maskelerimiz farklı olsa da yaralarımız aynıdır. Anlarız ki aslında kimse o kadar da öteki değildir.

Aydilge...


Yorum Yaz