Hayatımı Dondurma Kurtardı...

Bu sabah hayatımı dondurma kurtardı... Evet bildiğiniz dondurma! Garip olay, şöyle baş gösterdi. Arkadaşımla marketteyiz; tam kasada ödeme yapacakken canı bir son dakika dolü atıyor ve dondurma istiyor. Poşetleri doldurmamıza yardım eden küçük çocuk, ''ben hemen kapıp getiririm'' diyip içeri koşuyor ve 30 saniye içinde iki tane dondurmayla dönüyor, benim de yiyeceğimi sanarak.

 

''Yok bir tane yeter,'' diyor arkadaşım. ''Bu abla dondurma sevmez...'' Çocuk 9-10 yaşlarında, çelimsiz ama gözleri yaşam dolu..

 

''Olsun,'' diyorum ben ufaklığa. ''İki dondurmayı da alalım. Biri senin olsun''

 

Ve işte o an olan oluyor... Çocuğun yüzünde inanılmaz bir mutluluk ifadesi! Sanki havai fişikler patlıyor gözlerinde... ''Gerçekten mi'' diye zıplıyor yerinde. Katıksız mutlu... Saflığı ve neşesi, sihir gibi etrafa yayılıyor.  Patlayacak gibi şişiyor kalbim, onu öyle görünce. Hayat diyorum, bu kadar basit işte.  Dondurma yemek de almak da hiçbir zaman dondurma hediye ettiğin bir çocuğun sevincini görmek gibi haz vermiyor... Dün bir sürü kötü düşüncenin etkisiyle hayatımı uçak yapıp camdan atmayı düşünürken,  bu sabah bir dondurma hayatımı kurtardı. Çünkü biliyorum, sizin gibi benim de her gün içimde bir şeyler ölüyor. İyiliğe, merhamete, güzele, sevdaya olan inancımız... Ama her gün de biri, bazen dondurmaya sevinen küçük bir çocuk, hayatımızı kurtarmak için geliyor...

 

 

O yüzden çocukları seviyorum... İçim her daraldığında, dört yaşındaki yiğenimi arayıp sohbet edişim de ondan... Az önce dondurma hikayemi ona da anlattım. Çok anladı mı bilmiyorum. Önemli değil. O da benimle kendi hikayesini paylaştı. Bu önemli...  ''Eve oyuncak aslan ve kedi aldık'', dedi. Ad koydun mu onlara dedim. ''Evet,'dedi. "Birininki aslan, diğerininki de kedi."

 

Bu kadar işte...

 

İnsanlar dibini göremedikleri herşeyi derin sanarlar, o yüzden derin biriymiş gibi görünmek

isteyenler anlaşılmaz olmaya çalışır. Gerçekten derin olanlar ise kolay anlaşılır olmaya...

 

O yüzden lütfen o meşhur büyüklük bende kalmasın, ben hep çocuk kalayım. Bu şapşal cesaretimle deneyimlerin içine paldır küldür dalayım. Ne var ki elimizde yaşamaktan başka ve çocukça sevmekten? Hesapsız kitapsız... Sevgide diyet yapmadan, ölçüp biçmeden, geçmişin hayaletleri olmadan, kim kimi daha çok seviyor'lardan, çok seversem kaçar mı'lardan uzakta, delice, soluksuzca... Çünkü hesaplayarak yaşadıkça, hayat duruyor aslında...

 

Kırkayağa sormuşlar: "Nasıl yürüyorsun?"

Kırkayak durup düşünmüş ve bir daha yürüyememiş…

 

Aydilge


Yorum Yaz